
Yeniden Başlamalara Nasıl Güç Yetireceğiz? (1)
Ölmek için erken yaşamak için geç deyip askıda gibi yaşadığımız günler vardır. Yeni bir başlangıç için gücümüz yoktur. Biz hayatı, uzun bir emek istese de bir defada kurup sonsuza kadar mutluluk içinde yani anlamlı ve değerli bularak yaşayacağımıza inanmışızdır. Gel gör ki insan yaşadıkça hep bir noktada yeniden başlamak zorunda kalır ve çoğu zaman bu ihtiyaç dışardan bir zorlamayla değil, içerden ruhun bastırılmış sesinin artık bastırılamayışıyla başlar. Ruhun dilini, bilincin anlayacağı bir dile çevirmek, çözmek zordur. Söylediğinin komplike olmasından değil, aksine çok basit bir söyleyişi vardır ama onun istediği bize her defasında zor ve ağır gelir: Yeniden Başla!
Bize Sisifos’u hatırlatan, kemiklerimizi ezen, içimizi sıkıntı ve çaresizlik hisleriyle dolduran bir çağrı: Yeniden Başla!
İnsan, hangi yolu seçerse seçsin, hayatta bazı dönemeçleri geçtikten sonra geride karşısına geçip ‘işte benim hayatım’ diyeceği bir varidat bulacağını umuyor. Görev yerine getirilmiş, deneyimler yaşanmış, dersler çıkarılmış, iyisi kötüsüyle bir yol alınmıştır. Oysa bir gün hayretle görürüz ki sırt çantamıza attığımız, hiçbir şey orda durmuyormuş, meğer hepsi bir büyük boşluk tarafından yutulmuş. Sevdiklerimiz, dostlarımız, evlatlarımız, mülkümüz … başkalaşır, dağılır gider.
Anlaşılan en önce kendimizi algılayışımda bir tadilat gerekiyor. Öncelikle bir kereliğine ve sonsuza dek kurulmak beklentimiz hüsranla bitti. Peki dünyamızın sabit olabileceğine inancımız nerden geliyor? Gerçekçi mi?
İnsan kalbi yöneldiği her şeyi sabit görmek istiyor. Bir şeye bağlanabilmek için onun sabit, değişmez ve hep orada olmasını istiyoruz. Dünyayı da öyle görüyoruz. Mevsimler sürekli değişse de yenileniyor, ağaçlar hazana uğruyor, çiçekler kuruyor, kuşlar göçüyor, sular donuyor ama mevsim dönüp bahar gelince yenileniyorlar. Hep oradalar ve orada olacaklar. Bütün bu devri dâim bize bir süreklilik, bir sabitlik hissi veriyor. İnsan da öyle: Ölenin yerine yenisi geliyor.
Anlaşılan insanoğlu kainattaki bu sürekliliğin her “tür” için sağladığı sabitliği bir başına, tekil varlığı için de geçerli sanıyor. Oysa elbette insan türü, sürekli ve sabitken insan teki, bahar, yaz ve hazandan bir kere geçme imkanına sahip. Kışa da demir atamıyoruz, “açıl git bilinmeze” emri geliyor ve ne kadar istesek de kimse, hiçbir aşk, hiçbir tutku bizi burada tutamıyor.
Tabiattaki döngüye tabi olan tarafımızla biz yeniden başlamalara muktedir değiliz. Ama bu gemide kaldıkça da görevler bitmiyor. Öyleyse yeniden başlamalara nasıl güç yetireceğiz?
Cevabı gelecek yazıda konuşalım.